Cumartesi Anneleri, 1014’üncü haftada: 30 Ağustos Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü’nde tüm kayıplar için adalet istendi
Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 1995 yılından bu yana İstanbul Taksim’deki Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri, 1014. haftada “30 Ağustos Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü’nde” bütün kayıplar için adalet istedi.
Gözaltında kaybetmelere karşı “Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildiri”nin ilanından 24 yıl sonra “Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme” 20 Aralık 2006 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından kabul edildi. Sonrasında 30 Ağustos Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 2011 yılında “Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü” ilan edildi.
“Tüm kayıplarımız için adalet istiyoruz”
Cumartesi Anneleri’nin bağlı olduğu İnsan Hakları Derneği Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon, 1014. haftada Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü’nde açıklama yayımladı.
Açıklama, “1014. haftamızda bir kez daha hiçbir hukuki ve vicdani dayanağı olmayan engelleme nedeniyle kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray Meydanı’ndan bizi ayıran polis bariyerlerin önündeyiz. 1014. haftamızda, 30 Ağustos Uluslararası Zorla Kaybedilenler günü vesilesiyle tüm kayıplarımız için adalet istiyoruz” sözleri ile başladı.
“Çıplak şiddet kadar kırıcı”
“30 Ağustos aynı zamanda kayıp yakınları ile dayanışmanın da çağrısıdır. Zira uluslararası insan hakları içtihadına göre kaybedilen kişinin akıbetinin karanlıkta bırakılması ailesi için işkence olarak değerlendirilir” sözleri ile sürdürülen açıklama, “Yaşadık, tanık olduk biliyoruz: Faillerden hesap sorulmamasının kayıp yakınları üzerinde, çıplak şiddet kadar yıkıcı bir etkisi vardır. Gözaltında kaybetme eyleminin hukuken suç olduğunun tespiti ve cezasız bırakılmayacağı güvencesi, kayıp yakınları üzerindeki yıkımı azaltır; yaralarının iyileşmesine katkı sunar” şeklinde devam etti.
“Gerçeklerin ortaya çıkması engellendi”
“1014 haftadır ısrarla söylüyoruz: Türkiye’de devletle bağlantılı suçlar konusunda adalet arayışının önündeki en büyük engel, hakikatinin inkar edilmesidir” sözlerinin altının çizildiği açıklama şu şekilde devam etti: “Oysa tanıklara, belge ve delillere rağmen, güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındıktan sonra bedenleri ıssız yol kenarlarında, kimsesiz mezralarda veya asit kuyularında bulunan ya da hiç bulunamayan kayıplarımızla ilgili başvurularımız, kayıtlara “soyut iddialar” olarak geçirildi. Bu inkar siyasetinin yarattığı cezasızlık sonucu, gözaltında kaybetme emrini verenler, suçu icra edenler ve suça göz yuman yetkililer, yargılanmadılar; aksine korundular. Kayıpların akıbetlerini açığa çıkaracak, fail ve sorumluları cezalandıracak adli süreçler işletilmedi, gerçeklerin ortaya çıkması engellendi.”
Açıklamada, “Türkiye’de devletle bağlantılı suçlar konusunda adalet arayışının önündeki en büyük engel, hakikatinin inkar edilmesidir” sözlerine vurgu yapılarak, “Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere devleti yönetenlere, kayıp yakınlarına yaşatılan hukuksuzluklara; Anayasa’yı, Anayasa Mahkemesi kararlarını hiçe sayan yöneticilerin keyfi kararlarıyla Galatasaray Meydanı’nın polis bariyerleri ile kapatılması ve 10 kişi sınırlamasıyla süren Galatasaray yasağına son verme çağrısında bulunuyoruz” denildi.
“Aramaktan vazgeçmeyeceğiz…”
Yargı makamlarına, mevcut cezasızlığa son vererek, gözaltında kaybetmelere ilişkin soruşturma ve kovuşturmaları tarafsızlık ve cesaretle yürütmeleri çağrısında bulunulan açıklamada, “İktidara, Birleşmiş Milletler Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Sözleşme’yi derhal imzalama ve uygulama çağrısında bulunuyoruz. Gözaltında kaybedilenleri aramaktan vazgeçmeyeceğiz. Tüm baskılara göğüs gererek adalet hakkını, hakikat hakkını ve ihlallerin tekrarına karşı toplumun güvencelere sahip olma hakkını savunmakta ısrar edeceğiz” ifadeleri kullanıldı.
Açıklama, “Bir kez daha hatırlatıyoruz; zorla kaybetme bütün insanlığın utancıdır. Bu utancı yeryüzünden silmek için mücadele etmek onur sahibi her insanın görevidir” sözleri ile sonlandırıldı.