Urfa’da, Özak Tekstil Fabrikasında bir işçinin Birtek-Sen’e üye olduğu için işten atılması üzerine başlayan direniş 12. gününde. İşçilerin sendika seçme haklarının tanınması ve arkadaşlarının işe alınması talepleriyle başlattıkları direnişe dün Urfa jandarması müdahale etti.
Evrensel yazarı Hakık Özdal, 7 Aralık’ta Urfa’da yaşananları aktardı, “Devlet tüm fiziki ve ideolojik araçlarıyla, tastamam bir sermaye aygıtı olarak işçilerin karşısına çıkıyor. Dün yaşanan olaylar, bu tabloyu son derece berrak şekilde gözler önüne serdi.” diye yazdı. Özdal’ın tıka basa dolu bir hakikat sandığı gibi, devlet-sermaye-sınıflar dersinin malzemesini sunduğunu belirttiği tek güne ilişkin “Özak işçilerine karşı jandarma, müftü, patron…” başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:
” 7 Aralık sabahı Urfa jandarması, direnişteki Özak işçilerinin fabrika önüne gitmesini engellemek için kurduğu barikatı tahkim etti. Barikat genişledi, güçlendirildi, bütün caddeyi kapattı. Barikattaki askerler işçilere, bölgeye ek kuvvet gönderildiğini söylüyor, ‘Ankara’dan generaller gelmiş’ diyordu. Barikata yaklaşan işçiler dahi gözaltına alınacaktı.
Soğuk ve yağmur altındaki işçiler durumu değerlendirmek ve beklemek üzere Urfa Organize Sanayi Camisi’ne gittiler. OSB kampüslerine büyük cami yapmak adeti AKP öncesine dayanıyor. Urfa OSB’deki cami de işçilerin önemli bir bölümünün namazlarını kıldıkları cami. Direnişteki Özak işçilerinin yarıdan fazlası da bu camide kılıyor namazlarını. Aralarında caminin yapımında ve temizliğinde çalışan işçiler de var. Bazıları dün sabah namazlarını da orada kıldı. İşte bu camiye bir süre sonra Urfa Müftüsü Ramazan Tolan geldi. Müftünün, açık renk takım elbisesi ve vaktiyle işe yaramış bir buyurganlıkla işçilere ‘Camiyi boşaltın. Burası ibadet yeri, burayı terk edin’ diyesi oldu. Ama ibadetlerini orada yapmakla kalmayıp, bizzat inşasında, şimdi de temizliğinde çalışan işçilerin de olduğu kalabalığın homurtusu, takım elbiseli müftünün cebbar sesini derhal bastırdı. İşçilerin haklı öfkesi öyle net ve hızlı bir karşılık verdi ki, müftü yumuşak avuçlarını birbirine sürterek camiden ayrılmak zorunda kaldı.
Jandarma ve müftüden sonra sahneye bizzat patronun kendisi çıktı. Özak Tekstil’den gazetelere ‘Kırk yıllık firmaya sendikacı çilesi’ başlıklı, bir gazete haberi formu taklit edilerek yazılmış bir metin gönderildi. Berbat bir Türkçeyle işçilere, sendikaya, direnişe ve ona destek verenlere kin kusan, iftira atan, kolluk ve yargıya hedef gösteren bir metin bu. Besmele çeker gibi ‘Yetkisiz sendika Birtek-Sen, illegal eylemlerle üretim ve ihracatı baltalıyor’ diye giriyor söze; daha sonra da sık sık tekrarlayacağı ‘yetkisiz sendika’yı yasa dışı örgüt der gibi, ‘illegal eylem’i terör saldırısı der gibi tıslıyor.
Dünya çapındaki firmalarının ‘Yasa dışı grev ve tehditlerle üretimi durdurmaya zorlandığı’ iddia ediliyor. İhracat yapıyor ve istihdam sağlıyoruz diyerek iktidarın ekonomik söylemine yedekleniyor. ‘Yurt içinde ve yurt dışında asılsız iddialarla algı operasyonu yapılıyor’ buyuruyorlar. Neredeyse tüm sözcükler ve kavramlar iktidarın argümanlarından seçilmiş, ‘İhracatımızı baltalamaya çalışıyorlar’ diye mızıklanıyor.
Özak Tekstil, çok övündüğü 40 yıllık mazisinin ve ‘dünya markalarına üretim’in işçileri sayesinde olduğunu, o işçilerin istedikleri sendikayı tercih etme hakkı olduğunu, temel hakları için mücadele eden işçileri askere, polise, devlete, saraya şikayet etmekle sonuç alınabilecek noktanın geçildiğini dün itibariyle görmüyordu. Er geç görecek.
Özak işçilerinin kararlılığının karşısında dün jandarmanın, müftünün ve patronun resmi geçidi vardı. Herkesin rolünün açığa çıktığı bir ışıma ânı…” (HABER MERKEZİ)